İstanbul Güvenlik Konferansı sekizinci yılında Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Post-Güvenlik İkilemler, Entegrasyonlar, Modeller ve Asya“ ana teması altında küresel ölçekte katılımla 03-04 Kasım 2022 tarihinde Ramada Hotel & Suites by Wyndham İstanbul Merter’de gerçekleştirildi.
Küresel ölçekte güvenlik, Etkili siber güvenlik, Ulusal güvenlik, gün geçtikce önemini artırmaktadır. TASAM Yönetim Kurul üyesi İhsan Toy’un belirtdiği gibi,150 den fazla stratejik araştırma içeren kitaplar yayınlayan ve çok sayıda stratejik temalı zirveler gerçekleştiren TASAM’ın 29 Oturum ve 150’den fazla sunumun yapıldığı “8.İstanbul Güvenlik Konferansı”nda15 ülkenin siyasetçileri, bürokratları, büyükelçileri, askeri uzmanları, akademisyenlerı, profesyonelleri görüş bildirdiler.
Güvenlik coğrafi bir konudur çünkü farklı yerler, o bölgenin güvenliğini etkileyen benzersiz fiziksel ortamlara ve kültürel sistemlere sahiptir. Ulusal güvenlik, coğrafya gibi, zaman ve mekânı ve o mekânın zamanının sınırları içinde var olanı içerir. Bunlar aynı zamanda coğrafi bakış açılarıdır.
Bağlantılı dünyamızda siber saldırılar ciddi bir tehdit haline geldi. Bugün, dünya çapında her gün altı milyondan fazla siber saldırı gerçekleştiriliyor ve bu eğilim artıyor. Üretim kesintilerinden, ticari sırların kaybından veya verileri geri yükleme maliyetinden kaynaklanabilecek ekonomik zarar çok büyüktür.
Bu tür saldırılara karşı koruma çok önemlidir. Siber güvenlik, dijital toplumun bel kemiğini oluşturur. Bu nedenle dijital verilerin korunması giderek daha önemli hale geliyor.
Siber suçlar her zamankinden daha yaygın hale geldikçe (bu yıl 6 trilyon dolarlık zarara yol açarak onu tüm küresel yasadışı uyuşturucu ticaretinden daha karlı hale getirmesi beklendiği söylenmektedir.) Yöneticilerin siber suçları püskürtecek kadar sağlam bir siber güvenlik stratejisini savunması zorunludur.
Etkili siber güvenlik, yalnızca uygulama güvenliği, sızma testi ve olay yönetimini değil, aynı zamanda çalışan davranışlarını, üçüncü taraf risklerini ve diğer birçok potansiyel güvenlik açığını da kapsayan sürekli bir çaba gerektirir.
Göç, bir bölgenin güvenliğini ve istikrarını etkileyebilecek faktörlerden biridir. Göç, daha önce bu tür olayların yaşanmadığı bir bölgede terör eylemlerinin çoğalmasına neden olabilir. Göçmenler terörle bağlantılı bölgelerden geliyorsa bu risk daha yüksektir. Bu nedenle menşe bölgesi, göçmenlere nasıl davranılacağına karar verirken ülkelerin dikkate aldığı ana faktörlerden biri olmaya devam etmektedir. Asya’daki savaşın parçaladığı ülkelerden gelen göçmenler, terörizm söz konusu olduğunda yüksek riskli olarak algılanıyor.
Her yıl küresel ölçekte güvenlik profesyonelleri başta olmak üzere akademisyenler, bürokratlar, askerler, araştırmacılar, iş insanları ve gazetecilerin yoğun katılımıyla bir Türkiye ve İstanbul markasına dönüşen İstanbul Güvenlik Konferansında ;TASAM Başkanı Prof. Dr. Süleyman Şensoy, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Oliver Spasovski, Uganda Savunma Bakanı Tümgeneral (E) Jim Muhwezi Katugugu, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr. Mohammad Hassan Sheıkholeslami, Bosna Hersek Emniyet (Polis) Genel Müdürlüğü Baş Müfettişi Midhat Hasanspahic, ASELSAN Strateji Yönetimi Direktörü Sami Duman, TASAM Başkan Yardımcısı Tuğgeneral (E) Doç. Dr. Fahri Erenel açılış konuşması gerçekleştirdiler.
TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY açılış konuşmasında 21. yüzyılda temel zorluğun, çağdaş küresel güvenlik problemlerinin kapsamı, ölçeği ve doğası ile uyumlu kuramsal çerçeve yokluğu olduğu tespitini yaptı.
Başkan ŞENSOY, sermaye kaynaklı oluşan post-güvenlik yapısı ve bu yapının stratejik hamleleri ile oluşan ve yeniden önem kazanan jeopolitiğin Doğu ile Batı arasında yaşandığını belirti.
Şensoy“Mevcut alt yapıyı ve kapasiteyi güncel varlıklara/yeni konvansiyonele dönüştürmeye dair nasıl bir politika izleneceği ise gelecek ve güvenlik için de belirleyici olacaktır. Post-Güvenlik ikilemleri arasındaki rekabet Asya’yı merkez alıyor.“dedi
Başkan ŞENSOY, 8. İstanbul Güvenlik Konferansı etkinliklerine; devlet temsilcileri, savunma ve güvenlik aktörleri, akademisyenler, politika yapıcılar, sektör temsilcileri, uzmanlar ve düşünce kuruluşlarından, serinin önceki konferanslarında olduğu gibi güçlü katılım sağlandığını dile getirerek, “Post-Güvenlik Jeopolitik başlığının içini en çok dolduran konular; özellikle Akdeniz-Atlantik ve HintPasifik’teki yeni entegrasyon çalışmalarıdır. Bütün entegrasyonların hem güvenlik hem sosyolojik hem ekonomik hem teknolojik anlamda zaman içinde büyük karşılıkları olacaktır“ şeklinde açıklamda bulundu.
Başkan ŞENSOY tüm bu rekabet parametreleri ışığında, yeni güç ve mülkiyet ekosisteminde konvansiyonel olarak sahip olunan her şeyin, anlamını büyük ölçüde kaybettiği ve değerinin düştüğü bir dönem yaşandığını ifade ederken ayrıca günümüzün rekabet ortamında ulus devletlerin zayıflaması ile orta sınıfın dönüşümü ve demokrasilerin geleceği konusunun temel tartışma olmaya devam edeceğine de vurgu yaptı.
Konferans boyunca 4 farklı “Forum” gerçekleşti. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu, Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu, Türkiye – Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forum, Türkiye – Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu.
Fenerbahçe Üniversitesinden Doçent Dr. Tuba Eldem,”Rusya-Ukrayna Savaşı Ve Avrasya’da Üçüncü Bir Güç Olarak Orta Koridorun Yükselişi” Başlıklı sunu özeti
“Orta Asya, Kafkaslar ve Türkiye ekonomilerini potansiyel olarak değiştirecek olan Orta Koridor’un gelişimi, şimdiye kadar Avrupa Birliği’nden gelen talep yönlü itici güçlerin eksikliği nedeniyle sekteye uğramıştır. 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya işgalinin doğurduğu önemli jeopolitik sonuçlardan biri Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya boyunca uzanan Orta Koridor’un hem ekonomik bir bölge hem de Çin-Avrupa bağlantısı için giderek daha çekici bir alternatif rota haline gelmesi olmuştur. Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında ağır yaptırımlara tabii olan Rusya ve Beyaz Rusya topraklarından geçen Kuzey Koridor üzerindeki Avrupa ve Çin arasındaki kara ve tren yolu kargo taşımacılığı aksamıştır. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin en büyük başarısı olarak kabul edilen Yeni Avrasya Kara Köprüsü (Çin, Kazakistan, Rusya, Beyaz Rusya, Polonya, Almanya) boyunca Çin-AB sevkiyatları, Rus işgalinden bu yana yüzde kırk azalmıştır. Bu kesintilerin Orta Koridor’un kargo hacmini bu yıl 2021’e göre altı kat arttırması beklenmektedir.
Orta Koridorun yükselen potansiyeli, Orta Asya ve Güney Kafkasya’da Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Rotası boyunca bölgesel entegrasyon çabalarını Rusya ve İran aleyhine geliştirmektedir. Çin’in arz yönlü politikası Orta Koridor’un büyümesine imkan tanırken, Avrupa’daki enerji krizi, en agresif fosil yakıt karşıtı politikalardan bazılarının yeniden gözden geçirilmesine ve yumuşatılmasına yol açarak, Avrupa’nın potansiyel enerji kaynağı, küresel ulaşım ve lojistiğin bir parçası ve uzun vadede üretim ve ticaret ortağı olarak ilgisini Orta Asya ve Kafkaslara yöneltmiştir. Trans-Avrupa enerji, lojistik ve ulaşım ağları için yüksek jeostratejık çekim potansiyeline rağmen Türkiye henüz kayda değer akış veya yatırımı kendine çekememiştir. Trans-Sibirya demiryolu üzerinde büyük ölçüde aksayan Çin-Avrupa taşımacılığını kendine çekememesinin nedeni, Çin ve Almanya’yı Orta Koridor üzerinden bağlamak için mevcut tercih edilen seçeneğin, İstanbul yerine Poti (Gürcistan) ve Köstence (Romanya) limanları üzerinden Karadeniz deniz taşımacılığı yoluyla olmasıdır. Almanya’nın Asya-Avrupa demiryolu taşımacılığı için en büyük varış noktası olması nedeniyle, Alman akışını çekme yeteneği Türkiye’nin ulaşım ve lojistik ağ merkezi olabilmesi için kritik önem taşımaktadır. Orta Koridor’un uzun vadeli başarısı ise piyasa güvenini yeniden kazanılmasına, altyapının iyileştirilmesine ve kolaylaştırılmış gümrük prosedürleri gibi daha koordineli çok taraflı işbirliğine dayanmaktadır.”
Elazığ Fırat Üniversitesinden Doç. Dr. M. Tuncay Gençoğlu sunusunda ilginç siber örgütlerin oluşturulmasını sundu.
“ Artık bir çok ülke Siber komutanlık, siber ordu yada Siber Uzay savunma gücü adıyla ordular kuruyor. Şu an itibariyle 40’tan fazla devlet bir tür askeri siber komutanlık kurdu ve en az bir düzine devletde kurmayı planlıyor. ABD, İngiltere, Çin, Rusya, İsrail, İran, Kuzey Kore, Güney Kore, Japonya, Hindistan, Kanada, Almanya Siber ordusu olan ülkeler. Geçtiğimiz günlerde bunlara Polonya’da eklendi (Siber Uzay Savunma Gücü adıyla düzenli bir ordu kurulduğu deklere edildi). Bunların hepsinin başında bir orgeneral yada korgeneral var.
Türkiye’de Siber Savunma Komutanlığı adıyla bir birimimiz var ancak bu birim Genel kurmayın ve TSK’nın bilgi sistemlerini korumak amaçlı görev yapıyor, görev tanımıda zaten bu minvalde.
“Siber Uzay Savunma Gücü” Siber güvenlik komutanlığı bağımsız bir komutanlık olarak kurulmalıdır.
Bir muhabere taburu ofansif siber kuvvet olarak yapılandırılmalı ve bu yapının temel amaçları ise; Operasyon, Savunma, Saldırı, Sızma şeklinde olmalıdır.
“Bilim süvarileri” adıyla profesyonel programcı ve kodlayıcılardan oluşan, kimlikleri gizli, sürekli klavye başında olan, bir çok alanda faaliyet gösteren, sıcak bölgelerde ve siber savaşlarda görev yapabilecek olan gizli bir Ordu kurulmalıdır. Bu Ordu, gerçek zamanlı siber istihbarat elde etmek için büyük veri analitiğini kullanarak verilerin otomatik olarak işlenmesini sağlayan teknolojiler geliştirmeli ve kullanmalıdır.
“Siber Güvenlik Bakanlığı” kurulmalıdır. Yada başka bakanlıklarla birleştirilebilir. (İçişleri ve Siber Güvenlik Bakanlığı)
Dış işleri bakanlığı içerisinde bir “Siber Büyükelçilik” kurulmalıdır. Siber krizlerin diplomasi yoluyla çözülmesi amacıyla çalışacak siber vatanın korunmasında diplomasi işletecek bir birim. Devletler siber dış politikalara dair ofisler kurup başlarına bir büyükelçi atıyor. Uluslararası ilişkilerin siber boyutunun önemini kavrayan gelişmiş devletler bu tarz birimler açarak olası siber krizleri diplomasi yoluyla çözmeyi hedefliyor. ABD’ nin ilk siber büyükelçisi Nathaniel Fick oldu. Dışişleri bakanlığı bünyesinde açılan Siber Uzay ve Dijital Politika bürosuna başkanlık edecek Fick, ABD’nin Siber Uzay ve Dijital teknolojiler konusundaki dış politikasını yönetecek.”şeklinde sunusunda olması gereken birimleri dile getirdi.
Siber güvenlik, tüm veri kategorilerini hırsızlık ve hasardan koruduğu için önemlidir. Buna hassas veriler, kişisel olarak tanımlanabilir bilgiler, korunan sağlık bilgileri , kişisel bilgiler, fikri mülkiyet, veriler ve hükümet ve sektör bilgi sistemleri dahildir.
Hassas verileri ve kişisel bilgileri depolamak için küresel bağlantı ve bulut hizmetlerinin kullanımı nedeniyle hem doğal risk hem de artık risk artıyor.
İş liderleri artık yalnızca virüsten koruma yazılımı ve güvenlik duvarları gibi kullanıma hazır siber güvenlik çözümlerine güvenemez, siber suçlular giderek daha akıllı hale geliyor ve taktikleri geleneksel siber savunmalara karşı daha dayanıklı hale geliyor. İyi korunmak için siber güvenliğin tüm alanlarını kapsamak önemlidir .
Siber tehditler, kuruluşunuzun herhangi bir seviyesinden gelebilir. İşyerleri, personeli sosyal mühendislik dolandırıcılıkları, kimlik avı , fidye yazılımı saldırıları ve fikri mülkiyeti veya kişisel verileri çalmak için tasarlanmış diğer kötü amaçlı yazılımlar gibi yaygın siber tehditler hakkında eğitmek için siber güvenlik bilinci eğitimi içermelidir.
Siber güvenliğin önemi artıyor. Siber Suçlar Neden Artıyor?
Bilgi hırsızlığı, siber suçların en pahalı ve en hızlı büyüyen bölümüdür. Büyük ölçüde, kimlik bilgilerinin bulut hizmetleri aracılığıyla web’e artan şekilde maruz kalmasından kaynaklanmaktadır.
Ama tek hedef bu değil. Elektrik şebekelerini ve diğer altyapıyı yöneten endüstriyel kontroller bozulabilir veya yok edilebilir. Kimlik hırsızlığı tek amaç değildir, siber saldırılar bir kuruluşta veya hükümette güvensizlik yaratmak için veri bütünlüğünü tehlikeye atmayı verileri yok etmeyi veya değiştirmeyi hedefleyebilir.
yilmazparlar@yahoo.com